Dış İlişkiler Konseyi Ortadoğu Çalışmaları uzmanlarından ve Lehigh Üniversitesi Cohen Uluslararası İlişkiler Profesörü Türkiye uzmanı Henri Barkey, S-400 krizinin tüm diğer sorunları gölgede bıraktığını belirtiyor.
The National Interest dergisindeki makalesinde Barkey Washington’ın, prestijini ortaya koyarak bu satın alma işlemini gerçekleştiren Türkiye’nin şartlara göre değişen başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı şaşkına çevirerek alışılmadık bir şekilde sert bir tavır aldığını ve Türkiye'den bu füzelerden kurtulmasını ya da başka ir çözüm bulmasını talep ettiğini aktarıyor.
Türkiye’nin bu füzelerden vazgeçmemesinden dolayı ABD de F-35 hayalet uçaklarının satışını askıya almıştı. Türkiye yaşlanan dördüncü nesil uçaklarını bu beşinci nesil uçaklarla yenilemek istiyordu. Ankara F-35 uçaklarının satışının askıya alınmasıyla milyarlarca dolar ihracat geliri elde edebileceği ve önemli teknoloji transferlerinden yararlanabileceği bir fırsatı da kaybetti.
Washington, Rusya'nın en gelişmiş radar sistemiyle donatılmış ve F-35 jetleri kullanan bir NATO ülkesinde faaliyet gösteren S-400 füzelerinin, Moskova'nın uçağın gizli nitelikleri hakkında istihbarat toplamasına izin vereceğinden ve dolayısıyla savaş etkinliğini zayıflatacağından korkuyor.
Washington, Rusya'nın en gelişmiş radar sistemiyle donatılmış S-400 füzelerinin, F-35 jetleri kullanan bir NATO ülkesinde faaliyet göstermesiyle Moskova'nın uçağın gizli nitelikleri hakkında istihbarat toplamasına izin vermesinden ve böylece savaş etkinliğini zayıflatmasından endişe ediyor.
Barkey’e göre Erdoğan'ın Washington ile ilişkileri koparmayı göze alacak şekilde neden S-400’lerden vazgeçmediği konusunda iki muhtemel senaryo var: “Birincisi, iki taraf arasında bir anlaşmazlık yaşandığında çoğu durumda olduğu gibi, Erdoğan Amerikalıların en nihayetinde merhamet edeceğinden emin görünüyor. Washington’un geleneksel değerlendirmesine göre ikinci en büyük NATO ordusuna ve değerli bir jeostratejik konuma sahip Türkiye, dışlanmamalıdır.
Diğer açıklama ise Erdoğan’ın Temmuz 2016’daki darbe girişimi konusunda ABD’den incinmesi. Her ne kadar sipariş Eylül 2017'de Trump yönetimi sırasında verilmiş olsa da Moskova ile yapılan anlaşma, Amerikalılara karşı olan hoşnutsuzluğunu gösterme girişimiydi.”
Türkiye, iki S-400 bataryasından ilkini Temmuz 2019'da teslim aldı, ancak Washington’un itirazları göz önüne alındığında, onları faaliyete geçirmekten veya radarlarını konuşlandırmaktan kaçındı. Elbette bu Washington'u tatmin etmiyor.
Bu anlaşmazlığın kolay bir çözümünün olmadığına ve diğer anlaşmazlıkların yanı sıra S-400 konusunun ilişkileri daha da aşındırma riski taşıdığına işaret eden Barkey, bunun tek çözümünün alışılmadık biir adım atmaktan geçtiğini belirtiyor.
Daha önce Senatör John Thune’nun (Cumhuriyetçi Güney Dakota), ABD'nin Türkiye’den bu füzeleri satın almasını önerdiğini ancak Rusların hemen devreye girerek, füzelerin üçüncü bir ülkeye satılması için kendilerinden izin alınması gerektiğini bildirdiğini aktaran Barkey, daha önce Kıbrıs’ın satın aldığı S-300 füzelerinin Türkiye’nin itirazı üzerine Yunanistan’ın Girit adasına nakledilmesine benzer bir opsiyonunun da ABD tarafından kabul edilmediğini ifade ediyor.
Barkey’e göre dillendirilen diğer alternatifler ise füzelerin kutularından çıkarılmaması ve bunların kullanılmadıklarına dair sürekli kontrol edilmeleri ile füzelerin İncirlik Üssü’nde depolanmaları. Ancak Washington'un Erdoğan'a olan inancını kaybetmesinden dolayı bu tür önerileri onaylamasının pek olası görünmediğini öne süren Barkey, ABD’nin böyle bir anlaşmaya rıza gösterse dahi bir süre sonra Erdoğan’ın anlaşmayı çiğneyebileceğini belirtiyor.
Çözüm aranırken net olan şeyin ABD ve NATO'nun Türkiye'yi F-35 jetlerinin üretimine yeniden entegre etme riskini alma şansının zayıf olduğuna dikkat çeken Barkey, “Türkiye’nin dışlanması, F-35 jetlerinin motoru üretiminde gecikmelere ve maliyet artışlarına neden oldu. Türkiye'yi yeniden kabul etmek çok riskli görülecektir. Bir düzenleme ile Ankara’nın F-35 jetlerinden satın almasının kabul edilmesine büyük bir dikkatle yaklaşılması gerekecek” diyor.
Her şeye rağmen Türk yetkililerin yine de pes etmediklerini, daha bu hafta, uçakların teslimatlarını yeniden başlatması için Washington'a baskı yapacaklarının sinyallerini verdiklerini aktaran Barkey, ilginç bir görüş ileri sürerek Türkiye’nin bu füzeleri Katar’daki üslerine taşıyabileceğini belirtiyor. Barkey, “Türkiye'nin Katar'da iki askeri üssü var. Farzedelim ki füzeler oraya taşındı. Türkler, Ruslara buranın Türk toprağı olduğunu iddia edebilir, dolayısıyla S-400'lerin kontrolü ve operasyonları Türk komutası altında kalacaktır. Katar, S-400'leri satın almakla ilgilendiğini ifade etti ancak şu an için Amerikan muhalefeti karşısında bu tatmin edici bir sonuç olabilir fikrini rafa kaldırdı.
Katar aynı zamanda her şeyden önce bir ABD müttefiki. El Udeyd askeri üssü Amerika’nın bölgedeki en büyük üssüdür. F-22 jetleri, B-52 bombardıman uçakları ve F-16 jetlerine ev sahipliği yapıyor, ancak şimdiye kadar F-35 jetleri buraya konuşlanmadı. Ancak Katar’ın bölgesel rakiplerinden biri olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), F-35 uçakları almak için devrede. Ancak Trump’ın onayladığı bu satış konusunda şüpheci Kongre ve Biden yönetiminin kafası henüz netleşmiş değil” ifadelerini kullanıyor.
Yine de Washington’ın, Kıbrıs’ın S-300 füzelerinde olduğu gibi, Türkiye’nin S-400’lere dolaylı bir kontrol ve erişimini sağlayacak bir düzenleme yapabileceğini belirten Barkey, “Sistemin Katar topraklarından asla ayrılmamasını sağlayabilir ve böyle bir anlaşma Türk-Amerikan ilişkilerinde bir iyileşme sağladığı gibi, S-400 sistemi Tahran için bir baş ağrısı haline de gelebilir” diyor.
Barkey, “Bu Erdoğan için bir çıkış yolu anlamına geliyor. ABD'nin bu sistemleri konuşlandırmama taleplerine boyun eğmediğini iddia edebilecek ve aynı zamanda Katarlı müttefiklerinin de satın almak istedikleri ancak alamadıkları bir füze sistemi ile kendilerini savunmalarına yardım etmiş olacak. Bu öneri fazlasıyla hayal ürünü veya muhtemelen gerçekçi olmayabilir. Yine de burada, Türk-Amerikan ittifakını saran imkansız bir krizi çözmek için gereken alışılmadık düşüncenin bir örneği olarak ortaya konulmaktadır” ifadelerini kullanıyor.